top of page

nadide latifesiyle,

Payitahtın

medâr-ı iftihârı..!

 

mütebessim sanatkâr,

kürdîli hicazkâr.

pek şen müzisyen,

usturuplu komedyen.

sempatik şişman,

bahtiyar kaptan.

tolga cevik seyirci guler 20240913.jpg

neşe, huzur, sağlık.

 

hikâyeler ayrı; neşeler aynı.

samimi tebessümler.

 

güzîde sanatkâr Tolga Çevik müdavimi.

cicek abbas satilik 20240913.jpg

HERŞEY..!

al birini, vur ötekine..

 

al, evir çevir, oku oku..

gör, saf tebessümü..

 

efkâra düşen milyonların,

“envai çileye rağmen”

maziye 'hadsiz-hudutsuz' hasretini,

 

Oku, paylaş, huzur bul.

sos muhtesem 20240913.jpg

Gelişiniz güle güle..

Gidişiniz güle güle..

Her işiniz güle güle..!

ah guzel istanbul 20240913.jpg

Merhum Safa Önal’ın “Ah Güzel İstanbul” unda, nedamet eden Ayşe Goncagül (Ayla Algan), Haşmet İbriktaroğlu’na (Sadri Alışık) diyor ki; “..Seni dinleseydim, kurbağa iken devekuşu olmaya özenmezdim..”

âcizâne diyor(um)ki ..:

Evvela, “Kurbağa-devekuşu” gibi metaforla cezbedilemeyen alâkaya, kifayet edecek samimi-halkın diline müracaat gerek. Zira, külliyen sözümüzün özü; “en doğru” lara en güzel lere gayrettir.

 

Peki bu yetersizliği, hüsranı, düş kırıklığını nasıl anlatırız..?!

 

Misal, “pire-deve”  yersiz mübalağa olur. O halde, şah dahi değilken şahbaz olan, dumura uğrayan, ömrü heba olanlara uygun bir teşbih lazım. Yani illâki bir canlı-kişi gibi isimlerle de değil; “kaş yaparken göz çıkardım..” diye sade fakat maksada hasıl bir ifadeyle nedamet etmeliydi Ayşe..

 

“Ah”, İstanbul’a. “Yaktın beni..!” diyor, Haşmet.. Halbuki, Ayşe’yi yoldan çıkaran İstanbul değil; kendisi, arzularına esareti..! Bu etkileyici sahneyle ‘hedef’ küçülüyor ve insanların umudunu kursağına tıkayan meşhur “Büyük İstanbul” dan, Ayşe’ye dönüyor, “üç” isimli Ayşe’ye.. “İbriktar” da maziye dairken, “oğlu” yerine “zade” yle nihayet bulsaymış daha münasip olurmuş diyoruz..

 

Dönemin zihin ve düş gücü, sosyal yapısı, dili, kurgusu, entellektüalitesi dahilinde gayet makuldür deyip şükranlarımızı sunuyoruz, emeği geçenlere hürmet ve muhabbetlerimizi ekleyerek..!

dolunay etkisi

sim

 

sim döken kan taşları

tutamadığımız şeyler için mıknatıs

içimizin yoklamasından arta kalanlar

mühürle onları başka bir hayat

tropik bir zamandan getirilmiş kumaşları

üzerine tutuyorum bir cinayet romanı oluyor

 

siyaha kurşun geçmez

şehvetin amblemi

sim

ağacın

gizli

yapraklarına

ulaşıyor

 

dokun

ve anlat bana şeylerin kederini

goblen bu, pisi otu

tutsak kan, yeşil ejder

simgeleri çoğalırken yoksullaşan gerçekler

geçit vermeyen fay

binlerce tılsım yaratır ancak bir tutkuyu

 

alışkanlıkları, sözcükleri, ilişkileri kaplayan zar

yırtılıyor uçurum dilimde kalay tadı

sim sus pas sözcükler

göktaşı ayetleri gibi müziğin simine bırak kendini

bırak onlar konuşsun

keith emerson, greg lake, carl palmer

kendi dilimizde oksitlenip dağılacak sanki içimizden geçenler

                                                                                              Haziran 1991

M. Mungan

 

*

âcizâne "diyor(um)ki" ..:

evvelâ tebrikler, sanat-kendiniz için.

'önce can' tatmini-expressionism.

muhibbana da soframız açık, tabii..!

 

* yarı değerli kristal kan taşındaki tamburun pörsüyerek sim gibi dökülmesi.

* mıknatıs gibi, hayatın ‘faydalı da olsa’ yoran bin bir detayı..

 

* tropik kumaş, karanlığın cezbi ve celbi cin-ayet, romanlarla klişe aydınlanma..

 

* her telden nesne, malzeme, araç, renk, söz, kavram, yol, kişi, yer.. her birinin simgesi-görünümü-çağrışımı.. huzur vermediği gibi karanlığa mahkûm eden ‘şey’ ler..

 

nihayetinde; ucuz entel düşlerin makus nihayetinde “tılSİM” lere kurban gitme..!(k)

 

saygılar, sevgiler.

okumus cahil cerceveli 20240913.jpg

kültür-sanat köşemizin mihenk taşı.

Bursa’mızın medâr-ı iftiharı.

 

vekil-ü vükelâ, nazır, mutasarrıf,

Hâk ile yeksan, anda O’na vakıf..!

 

bordro-paycheck derdindeki modern köleliğe atıf.

Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz © 2024

bottom of page